12 Nisan 2009

Hee..

Onu diyodu yaani. Köfteyi çakmam uzun sürmedi. Dünyanın en güzel onayı çıkıverdi ağzımdan: "Tamam ulan! Sen nasıl istiyosan..."

Evlerin ışıkları söndüğünde önce gözlerimizi kocaman açacak, sonra cigaralarmızdan birer nefes alıp bakışlarımızı pusacaktık. Omzuma dokunmasıyla dışarı fırlamamız bir olacaktı. O önden, ben arkadan. Ben sağdan, o soldan. Halil'in kapısına vardığımızdaysa ikimiz birden; yandan yandan. Yengeç miyiz olm biz? Şşş! Bi' duyan olur lan.

İyi güzel de hiç içime sinmedi be. Sanki kapıyı açabilecek de... Laf işte. "Bu plan işlemez amınakeyim. Üç voltalık kodes sonumuz olur, gel vazgeçelim." desem, bitse şu işkence? O topa gelişine vurmayacaktım hacı. Hem kesin arabeske bağlar, bu benim meselem, derin meseleee... Sevdanın türküsünü bi' sen biliyon sanki gancığın dölü. Sonra ne ödlekliğim kalır, ne satıcılığım. Namustan gol yemiş gibi olurum. Dönemem lan sözümden. E aptallığıma doymayayım, bile bile lades diyeyim, bu mudur yani?

Budur abi.

Motoru bozdum, yediğim içime sancı oldu, ben kaçayım artık evden beklerler? Yok yok, hiçbiri kâr etmez. İyiydik lan demez, Ayı Kemal bu. Otur lan ımcık der, çökerim olduğum yere. Vah başıma neler gelee. Anan ölee. Baban tepee. Düştük bir onulmaz derde. Neyse abi, gidecem dedimse gidecem. Kaçma fikrini kafamdan attım. Oturdum Kemal'le naapıyorum? Evlerin ışıklarının sönmesini bekliyorum. Hahah cartayı çekmesine ramak kalmış dedeler kırmızı nokta kovalarlar olm bu saatte. Sonra da hiçbişi olmamış gibi yatar, hoca allaaekber diyesiyece osura osura uyurlar. Işıklar sönecekmiş. Hee! O an aklımdan geçen tek şey Kemal'in karşısına geçip

"Işıhlar sönmeyecek loooo" diyerek kafayı güzellemekti; ama götüm yemedi. Dudaklarımı büzüştürüp sigaramdan hızlı hızlı nefesler alıyordum. Artizlik olsun diye mereti ağzımın kenarında tuttuğumdaysa duman ciğerime doluyor, öksürüğe kesilerek karizmama resetlerden reset beğeniyordum. Her şeyi bilen Kemal pek tabii ki bunun da çözümünü biliyordu: İçmesini bilmeyesen içmeyeceksin. Hee...

Zaman geçtikçe içimin darlanmasına katma değer vergileri bindi. Ulan kriz de yok ki ötv indirimi yapsınlar. Vay babayın, sokakta kedi bile kalmadı. Bizim götte bok donmuş, ışıklar sönecek de planı işleticez.

- Kemal be
+ Ne?
- Senin bu Halil'le ne alı..
+ Kız meselesi
- Hee
+ Derin mesele
- Öyle öyle de, o hatun seni reddetti diye biliyodum ben
+ Koçum
- Abim?
+ Bir kız hayır diyorsa aslında evettir
- Hee, haklısın, hee...

Kemal'in o ayıdan miras kalmış gibi duran irilikte bedenine bile büyük gelen bu lakırdıları nerden işittiği muallaktaydı ve benim yeni uğraşım bu muallağı kurcuklamaktı. Saat 12'yi çoktan geçmişti ve biz hâlâ kaldırımın sarı taşına tünemiş, sönecek ışıkların peşindeydik. Annemle babam olsa bu saate kadar nerede olduğumun dalaveresini düzenlemeye çalışırdım. Yoktular lan. Ben de tuttum Kemal'in bu acayip lakırdıları nerden arakladığını düşündüm durdum. Uyku da fena bastırdı bee. Yak bi' cigara daha, gönder ciğere ciğere.

Hikâyenin çıkışına dönecek olursak; Halil mahallemizin bıçkın delikanlıları tarafından -fazla normalliğinden- kabul görmeyen okumuş adam olmuş yegane numuneliğiydi. Ailesi kendisinden beş yaş küçük Mevsim'i Halil'e istediğinde, parmaklara yüzüklerin geçmesi uzun sürmedi. Çünkü beline kadar gelen kumral saçları, inciden bozma dişleri ve uzun ince boynuyla bildiğimiz güzel tarifine uyan Mevsim, ayı kemallerin değil, okumuş adam olmuş halilerin harcıydı. Kemal duruma epey içerlemişti. Ulan ayı, şu kız seni evine alsın da ninja turtle gibi göbeğinin üzerinde çevrinmeni mi izlesin? Hatta seni kim n'aapsın? Askere gidip az adam olunca, Naciye'nin dişlek torunu; belki, anca... Mevsim şimdi Halil işte olm.
Sen gamlı hazan, o ise bahar, dinle de vazgeç,
Sen kendine kendin gibi bir taze hıyar seç.
Artık götünün soğuğu yeterince çekmesinden midir, aklının başına gelip görmediğini gözüne göstermesinden midir, nedendir bilmem; birden doğruldu Kemal.

- Kalk lan gidiyoz.
+ Nereye?
- Ebeninkini yemeye
+ Hee...

Sıskalıktan kemikleri sayılan ikinci adam olmak kolay değildir beyim. Leb demeden sağdan sola beş harfliye Çorum cevabını şak diye yapıştırabilecek kapasite gerektirir çoğun. Yeri gelir ağzı bıçağa açtırmaz, acısını içinde yaşamak isteyen adamın bir adım gerisinde hiçbi' şey olmamış gibi dolanmaya devam edersin. Bizim de kendimize göre belirli yeteneklerimiz vardı hani... Yani daha fiktif düzeyde sapır sapır döküldüğünden elde patlayan boktan planımızdan kimseye bahsetmedim. O geceyi yaşanmamış sayıp peşinden gelen gecelerde Kemal'in ayılıktan çıkıp öküz gibi böğürmelerini görmedim, duymadım, bilmedim. Zaten sonraları Kemal de benim bilmediklerimi bilmekten vazgeçmeyi becerdi. Mevsim'le Halil memur düğünüyle gerdeğe girip, İstanbul'a göç etti. Aylar, yıllar geçti, mevsimler değişti. Biz hep aynıyız ama. İyi parlatmışız keyfimizi, nasıl gıcır. Bi' gün yine böyle akşamı kahvede etmişiz, sokakta ışıkların sönmesini kutlayacaz, ağzımdaki baklayı çıkarıverdim.

- Abi senin Mevsim vardı ya
+ Ee?
- Halil İstanbul'da kevaşelerle gününü gün edip, bunu da köle gibi kullanıyomuş
+ Valla mı lan
- Hee..
+ Yazık olmuş
- Öyle öyle

Kemal ayı filandı ama, iyiydi lan..

Hiç yorum yok: